Dengeler Şekillendi
Dünya dengelerinin ana temasının “para” olduğu konusunda herkes hem fikirdir sanırım. Para kaynaklarının en önemli enstrümanları hatta lokomotifli silah ve enerji.
Türkiye ve Rusya anlaşmasının damga vurduğu Dünya Enerji Zirvesi sonrası yeni siyasal denge, enerji nişanıyla vitrine çıktı. Rusya ve Türkiye Devletlerinin ilkesel hedefleri, küresel konjonktür sebebiyle askıya alındı ve olmazsa olmaz güç birliği gerçekleşti. Uzun zamandır tartışılan ve beklenen ABD dış politika endeksi de bu zirve ile miadını tamamlamış oldu. Nihayetinde, ülkenizde darbe girişiminde bulunan bir grubu, 40 yıldır içinizde terörist faaliyet yürüten bunla kalmayıp sınır hattınızı işgal eden bir başka terörist grubu daha himaye eden, destekleyen, yönlendiren ve bunları açıkça ifade etmekten çekinmemeye başlayan bir ülke ile aynı dengede bulunmanın artık sürdürülebilir yanı kalmamıştır.
Yeni dengemizin baş aktörleri Rusya ve Çin, destekçileri Türkiye ve Azerbaycan yakında Suudi Arabistan’ın da bu dengeye katılması büyük olasılık olarak görülüyor. Bunun yanında Fransa ve Almanya paktıda çekimser olarak yeni dengenin yanında. Tüm bu dengenin oluşmasına sebep ise Kraliçenin tekrar ordusunun başına geçmek zorunda kalması.
İngiltere dağılma sürecine giren Avrupa ile yan yana durmak istemiyor, hatta Suriye’deki iç karışıklığın Yunanistan sınırına kadar ilerlemesi konusunda da istekli. 15 Temmuz ile İngiltere tarafının hedefi buydu, bundan dolayı İran hariç, tüm komşularımız bizimle iş birliği yapma konusunda çekimser olarak istekli (mecburlar). Ünlü tabir ile Peşaverleşmiş bir Güneydoğu, başta İstanbul olmak üzere tüm ülkeyi allak bullak eder.
Dengesiz ve bölünmeye yüz tutmuş komşu Türkiye Rusya’nın ticaret yollarına, askeri manevra kabiliyetine ve yaşam alanına etkisi çok büyük olacaktır. Özellikle Ukrayna sınırıyla birlikte sürdürülemez bir hal alır. Öte yandan Avrupa tarafı ise muazzam bir göç dalgasıyla baş etmek zorunda kalır, üstüne muazzam bir pazarın yok olmasıyla Avrupa’nın sallanan ekonomisi çökmeye yüz tutacak. Bitmedi, bölgesel problemlerin sürekli olarak yansıması Avrupa’nın kırılmaya yüz tutmuş siyasi yapısını yıkar! Mecburiyetleri bundan.
Musul, Kerkük ve Halep!
Bu 3 kadim şehre tarihsel bağlarımızdan dolayı sorumluluğumuzun yanında bu 3 kadim şehir Yeni Dünya düzeninin kurulacağı düellonun ilk arenası gibi görünüyor. Nihayetinde belirli periyotlarla dünyanın merkez noktası Batıdan Doğuya, Doğudan Batıya kayar, bu doğanın kanunu gibi. Ağabeylik sırası Doğuda artık, haliyle yükün altına girmek zorunda.
Laboratuvar ürünü DAEŞ, vekâlet savaşlarının zirveye çıkmasına sebep oldu. İngiltere ve İsrail dönem dönem hatta olay olay etkinliklerini bazen sırayla, bazen birlikte, hatta bazen bir birlerine karşı sürdürüyorlar bu yapıda. Ama artık DAEŞ’in görev süresinin sonuna yaklaşıyoruz ve mesele kendilerine dönmeye başladı. Suriye’de en kritik yerlere yerleştirilen DAEŞ’i püskürtme operasyonlarının ilk raundu Musul. Burada hedef sadece DAEŞ’i püskürtmek değil, Dünyanın neredeyse bütün ülkeleri 2 aydır küçücük şehre operasyonu nasıl yapacağız diye düşünmüyor, sadece İran’ın kurduğu, ABD’nin desteklediği, maaşlarını Irak Merkezi Hükümetinden alan Haşdi Sabi’nin 300 bin askeri Musul’a operasyon için hazır. Esas mesele buradan Şii-Sünni savaşını nasıl çıkarırız veya nasıl engelleriz. Her iki tarafın ayrıştığı nokta burası.
Geçen yıl uzun uzadıya süren ABD-İran anlaşmasının yansımalarını görüyoruz şuan. Hedefte tüm Ortadoğu var. Yani İran merkezli yeni bir Ortadoğu; 3’e bölünmüş Türkiye, 3’e bölünmüş Suriye, 3’e bölünmüş Irak, en iyi ihtimalle yine 3’e bölünmüş Suudi Arabistan. Bölgedeki tüm ülkeler ya bölünecek, ya sömürgeleştirilecek, ya da etkisizleştirilecek. Buna İsrail de dâhil. İddialı bir söylem olarak gelebilir ama bu konu başlı başına bir mesele ilerleyen günlerde gireriz inşallah.
Son 1 haftada yapılan ABD, İran ve Irak merkezi hükümetinin açıklamalarından da anlaşılacağı üzere Musul operasyonunda başta Türkiye olmak üzere hiçbir Sünni grubun katılması istenmiyor. Musul’un Şii‘leştirilmesinin ardından bölgedeki Sünni gruplara ateşlendirilecek. Bu oyun çok ama çok tehlikeli. Bunu ne yapıp edip bertaraf etmemiz gerekmekte. Ki edilmesi yönünde büyük adımlar var;
Dünya Enerji Zirvesinden bir gün önce Esad, hem de İran dergisine “Türkiye ile görüşebiliriz, Türk ve Suriye halkı dosttur” açıklamasında bulundu. Rusya ile oluşan yeni perspektif ile Esad’ın açıklamaları rastlantı olamaz. Bunun yanında İran’ın etki altına aldığı coğrafyada Esad’ın Şii kartının hükümsüz kalması ve sınır hattıyla bir ömür savaş halinde olmak zorunda kalacağı gerçeği, Esad’ı Türkiye ile anlaşmaya iten en önemli sebeplerden biri.
15 Ekim’de yapılacağı açıklanan Lozan’daki Türkiye, Rusya, ABD, Suriye, İran, Katar ve Suudi Arabistan’ın katılacağı toplantı dikkatle takip edilmeli. Lozan’ın bu kadar tartışıldığı zamanda gerçekleşmesi de manidar olduğu kadar, Neo-Lozan anlaşması ile Batı’nın masaya geleceği aşikâr.
Günün sonunda görüyoruz ki, tüm Dünya ülkelerinin kaderleri ve planları bizim kaderimize bağlanmış, her biri bizim yok olmamız için uğraşırken, şimdi var olmamız için mücadele etmek zorunda kalmış.
Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir. (ENFÂL, 30, Diyanet)
Abdulkadir Ünal / Genel Yayın Yönetmeni